Candan gönülden HOŞGELDİN!

Nereden başlasam, nasıl anlatsam diye bir şarkı vardır ya… işte öyle hissediyorum kendimi!

Ben hemen hemen yarım asrı bitirdim, niyetim en az bir bu kadar daha yaşamak… Nasıl bazı şaraplar yaşlandıkça değerlenirler, ben de o misal ancak geçirdiğim hayat tecrübeleri sonucu bu halime varabildim. Zor geçen zamanlar az değildi, ancak bizi biz yapan da yaşadıklarımız değil midir? Saçlarıma inen akları gurur ile taşıyorum, başardığım her zorluğa şükrediyorum.

Bu satırları yazmak kolay olmadı… nasıl beklemiş bir makinanın çalışmaya başlaması zaman alır, ben de ara sıra yavaştan alıyorum. Kendim hakkında birkaç şey daha anlatacağım, umarım ilgiyle okumaya devam edersiniz…

Nereden çıktı bu Mine Wirth?

En önce şu isim konusu hakkında bir açıklama getireyim… Size olmasa bile bana ilk zamanlarda alışılmadık geliyordu Mine Wirth… Beni eskiden tanıyanlar Ülkü olarak bilirler. İsmim aynı, değişmedi! Sadece internetde hesaplarımı açarken cyber saldırılardan kendimi mümkün olduğunca koruyabilmek için ikinci ismimi kullanmaya karar verdim. Meğerse bu ismin şansı çok açıkmış… kendi kendine bir anda büyüyüverdi.

Ülkü ismi hem cok bilindik değil, hem de uluslararası ortamda kolay okunmuyor diye zaten endişe duyuyordum sayfamı kurmaya niyetlendiğimde. Siz hele bir de ilk soyadımı bilseniz! Baktım Mine ve Wirth kelimeleri birbirlerine diksiyon ve optik olarak uyuyorlar, M ve W harfleri üstüste yazılınca da anlamlı oldu… Bütün bunlar benim hoşuma gitti ve ben Mine Wirth ismini benimsemeye başladım. Beni yeni tanıyanlar için Mine olduğum kadar beni eskiden bilenler icin hala Ülkü’yüm.

Türkçe ve ben

İşin doğrusu böyle bir yazıyı Türkçe olarak yazmayalı çok uzun zaman geçti. Alışmadığım için Türkçe klavye de epey zor geliyor. Başlamak bitirmenin yarısı değil mi? Anlatacak da çok şey var. Biraz daha uzun sürecek ancak bu metni yazmayı gerçekten istiyorum…

Benim anadilim Türkçe, diğerleri sonradan geldi! Yazmaya Almanca başladım, çünkü son 20 yıldan fazla zamandır içim dışım bu dil üzerine kurulu geçti. İngilizce’yi bile aştı bazı konularda Almanca seviyem. Bir de Fransızca çıktı ortaya son bir-iki yıldır… Eee, ben beynimi esnek tutmuyorsam, daha iyisi ne var bu dünyada?

Dil, vatan, kültür, aile kavramları bir insanın sosyal bağları… Çocukluğumuzda edindiğimiz değerler ömrümüz boyunca ne yaparsak yapalım, nereye gidersek gidelim bizi sürekli destekler… hayat yolunda ne çeşitli değişiklikler gelse bile… Bu saydıklarımı ben birçok kere yaşadım. Sözün kısası ben bir Istanbul kızıyım, ve hep öyle kalacağım. İnsan olduğumun bilincine vardıktan sonra ha Türk’müşüm ha değil, bunun bir önemi kalmadı zaten. Tükçe’nin edebi değeri tabiki çok bir başka benim için… yanlız şu klavye değiştirme problemi olmasa… Arada bir bazı Türkçe kelimeler aktif kullanımımdan çıksalar bile, yeri gelince araştırıp onları hatırlamak bana büyük bir zevk veriyor.

Meslek seçimi konusunda dil yeteneği diye bir terim vardır. Ben dil konusunda yetenekli olduğumu idda etmiyorum. Tam tersine bazi basit kelimelerin tercümesini yapmakta ara sıra beynim duruyor gibi oluyor. „Lost in translations“ buna deniyor demek ki! IQ puanım yükseklerde olduğu için işi toparlayıveriyorum bir şekilde. Yoksa kim kalkar dilini bilmedigi bir ülkeye hem de 50’sinde göç eder? „Je ne parle pa France.“ demek yetiyor şimdiden anlaşmaya.. sağolsun Türkçe’de o kadar çok Fransızca kökenli kelime var ki: lavabo, fayans, pantalon… Hiç dert etmiyorum, bir-iki yılda yeterince Fransızca konusacağım. Eminim!

Bütün bu dil-çorbası yetmiyormuş gibi yeniden bir eğitime soktum kendimi. BaZi SuanMing denilen analiz sistemini öğrendim, daha da pekiştiriyorum bu aralar. Bu konuda aşağıda daha fazla bilgi var.

Geçmiş geçmiş midir?

Bu sayfadaki amacım kendimi iyi-kötü tanıtmak. En azından nasıl bir insanım, nereden geliyorum sorularını cevaplamak istiyorum. (Almanca olarak burada daha fazlası var.) Iyisi mi özgeçmişimi anlayayım size kısaca…

Istanbul’un ve hatta Türkiye’nin bile diyebileceğim en iyi okullarından birinden mezunum: F. M. V. Işık Lisesi… Nişantaşı’ndaki ana binada çocukluktan gençliğe geçişimin 7 yılını geçirdim. Çok iddali bir okuldu benim zamanımda, duyduğum kadarıyla hala öyleymiş. Her dersten her yıl dönem ödevi hazırlıyorduk… O zamandan bizi tez yazmaya alıştırdılar! Hey gidi günler, hem de daha hiç bilgisayar yoktu ortamda.

Önce Ingilizce öğrendim, sonra Almancaya başladım orta okulda. Liseye geçince Almancayı bırakmaya niyetlendiydim, öğretmenlerim izin vermemişlermiş… Herşeyin bir sebebi vardır ya, o zamandan benim Almanya kaderim çizilmiş sanki.

Yüksek öğretimde bu sefer dünyanın en iyi üniversitelerinden birinde, Istanbul Teknik Üniversitesi‘nde Endüstri Mühendisliği okudum. O zamandan arkadaslarım beni cok hareketli, cok planlı, uzun saçlı sarışın bir kız olarak bilirler. Gerçekten de fakülte yıllığına bakınca o halimi kendime hatırlatmakda bazen zorlanıyorum. Hayat ne kadar çabuk geçmiş…

Misal Evliya Çelebi

Daha enerjileri anlatmayacaktim ama burada bir istisna yapacagim: seyahat ati tabiriyle birtakım enerjiler vardir. Benim mümkün 4 enerjimden üçünde seyahat atı var… Yani aile evinden ayrılmam ve sürekli harekette olmam üniversite eğitimimi bitirmemi bekliyormuş… Kendimi Avrupa’da buluverdim! Avusturya’nin Viyanna’sından Almanya’nın kuzeyindeki Kiel şehrine, sonra Fransa sınırına yakın Karlsruhe civarına derken bizim kasaba diyeceğimiz büyüklükteki Kaiserslautern şehrinde uzunca bir süre kaldim. Sadece Trippstadt köyündeki öğrenci yurdunu bir misal olarak alırsak nereden nereye geldiğimi anlatmak bir kitaba konu olur. Bu arada üç yıl içinde 5-6 kere adres değiştirerek Almanya’daki yabancı büro çalışanlarını eminim sinir etmişimdir.

K-town’da ne yaptım sanırsınız? Sanki bana endüstri mühendisliği diploması yetmemiş gibi tekrar üniversiteye gittim… Bu sefer en azından işe yarar birsey okusaydın denildiğini duyar gibiyim… Kusura bakmayın sizi hayal kırıklığına uğratacağım! De ja vu gibi olacak ama Universität Kaiserslautern‚de yine endüstri mühendisliğine yazıldım, teknik derslerimi saydırdım, ve 2. diplomamı da buradan aldım. Yani kısacası lisans üstü ve doktora gibi birşey oldu benim için. Uzmanlaşma alanım: finanz ve controlling… Bunca yüksek lisans eğitimi, hem de ikinci yabancı dilde… yani övünmek gibi olmasın ama kendimi en az akademik doktor seviyesinde görüyorum.

Hayat okulundan mezun olunmaz!

Şimdi o diplomalar çatıaltında bir yerde… Çalışmaya başlayınca insan unutuyor bile diplomalarını nereye koyduğunu. Ben şan şöhrete önem verip belgelerini duvara asan tiplerden değilim… komşularım beni belki de ilkokul mezunu sanıyorlardır.

Neyse, devam edelim… Çalışma hayatında çok meşguldüm: özellikle de hafta sonlarında… Çıkmadığım zirve, kaymadığım pist kalmamıştır her halde Avusturya-Fransa arasındaki Alpler kuşağında. Oversee dağlarına bile yetiştim ilk zamanlarda. „Live to work“ veya „work to live“ diye ayrım yapılır ya, ben kesinlikle ikinci gruptaydım o zamanlar.

Aradan bir sürü çalışma yılı geçti. İnsan controller olarak çalışınca her yerde KPI (key performans indicator) arıyor, yanlış ve eksikleri görüyor, dünyaya yeşil-sarı-kırmızı gözlüğüye bakıyor hale geliyor…Tabii ki iyi yanları da var endüstri mühendisi olmanın… Hele bir de çocuklar işin içine girince… İşte o zaman üzerime aldığım sorumluluk beni „live to work“ tarafına çekti… bu sefer yeni bir meslek ile: annelik!

Almancada bir değiş vardır „Schusters Schuhe“ diye, yani ayakkabı tamircisinin kendi ayakkabılarını tamir etmeye vakti yoktur demek gibi birşey. Ben de aynı hesap özel hayatımda çok başarılı olamadım. Iyi kazandım, çok gezdim, iyi harcadım ancak çocuklu çalışan anne olmak bana bayağı ağır geldi. Aradaki epey sıkıntılı geçen yılları atlıyorum yoksa roman olacak bu yazı yakında… Çocuklar çoğaldıkça benim yorgunluğum da arttı ve dinlenmek için uzun bir zamanın geçmesi gerekti.

Son zamanlar ve Metafizik

Herşey zamanla iyileşir lafı çok doğru! Ben yeni enerjili bir devreye girince sanki üniversitedeki halime dönmüş gibi, tekrardan kendimi ve çevremi toparlamaya başladım. Hatta öyle ki, seyahat atlarım beni tekrar dürtüyorlar ve bu sefer rotamı güneye çiziyorlar… Az kaldı, gelecek yaz Fransa’nın güneyine taşınacağım!!! Güney kelimesi zaten kendinden büyülü sanki… Güney demek sıcak demek, güney demek Akdeniz demek, güney demek tatil demek… mi? Hayır! Benim tatilim bitti, bundan sonra aktif devrim başlıyor. Ben bu yeni enerjim ile metafizik danışmanı olarak çalışmaya başlayacağım.

Metafizik fizik ötesi demek. Felsefedeki metafizik ise fizik öncesi anlamında. Benim öğrendiğim metafizik ise evrenin bir dili gibi görülebilir. Her toplumun kendine özgü birtakım inançları vardır ve bunlar geleneksel olarak nesilden nesile devredilir. Türklerin nazar boncuğu kem söz ve kötü gözden korumaz mı? İşte onun için benim sayfamda da bir nazar boncuğum var! Nerede olduğunu buldunuz mu?

‚Sen mühendis değil miydin, nereden çıktı bu metafizik?‘ demeyin! Ben de size „kadermiş“ derim o zaman… Almanca bilenler buradan okuyabilirler bu „Neden?“ sorularına cevaplarımı. Benim öğrendiğim metafizik, Çin kültürüne dayanıyor. Binlerce yıl öncesinden bu güne kadar devretmiş doğa gözlemlerini bir takim kurallara çevirmişler. Bu genellemeler kullanılarak insanların kişilikleri ve kaderleri analiz edilebiliyor. Ve tabii ki bu bilgiler bizi geleceğe yönelik karar vermede destekliyor.

Mühendislikle ve Controlling ile alakası hiç yok gibi duruyor bu Metafizik alanı. Gibisi fazla, gerçekten de yok, ancak… siz öyle böyle demeyin, eğitimini aldığım matematiksel kavramları, çalışma hayatımda aktif olarak uyguladığım karşılaştırma terimlerini hala kullanıyorum – sadece başka bir alanda! Benim şimdiye kadar öğrendiğim fiziki eğitim (mühendislik) ve karşılastırma yöntemleri (controlling) bu yeni metafizik alanını daha iyi sentezleyebilmeme çok yardımcı oldu.

Okumaya devam

BaZi SuanMing böyle bir bilgi işte. Asya’da çok bilinen, Avrupa’da çin astrolojisi şeklinde çok basit haliyle anılan ve günümüzde hayatın çarkında nederden gelip nereye gittiğini unutan insanların kullanabileceği bir yöntem. Önce kişinin enerjilerine bakıyorum ve onların arasındaki ilişkileri yorumluyorum – işte buna enerji okumak deniyor… bazen de kader okumak diye kullanıldığı yerler de var.

Herkesin 8 tane enerjisi vardır. Bu enerjilere kısaca BaZi, tam tercüme olarak da 8 işaret denir. BaZi’nin kapsadığı bilgiler, içinde saklı olan mesaj herkes için farklıdır. Hayatları mutlu geçen insanlar farkında olmadan BaZi’lerine uygun bir yaşam sürüyorlardır. Zaten kendini tanımak çok önemli değil midir? Zaman içinde hayatımız bizi enerjilerimizi yaşamaktan uzaklaştırırsa mutsuzluğa giden yolda devam ediyoruz demektir. „Back to roots“ diyerek kendimize dönmeliyiz. Onun için herkese önerim: Yaşa enerjini!

BaZi okumaya devam ederken her ne konuda nasıl bir danışma ihtiyacı varsa aktif olan enerji konstellasyonlarını inceliyorum. Böylece davranış tavsiyeleri verebiliyorum ya da hangi zamanlarda hangi enerjilerin kişiyi desteklediklerini görebiliyorum. Bütün bu anlattıklarımın arkasında detaylı matematiksel kurallar ve yöntemler var. Kısacası ben bu amaçla tasarlanmış yazılımları kullanıyorum, büyücüler gibi camdan bir küreye bakmıyorum. Yaptığım yorumlar, öğrendiğim kulların uygulanması ve benim sezgimin sonucu. Kendi BaZi’min analizini yaptığımdan beri yüksek sezgime güvenmeye başladım. Onun için bu danışmanlık yolundayım… Amacım yardımcı olmak!

ve bundan sonrası…

Lafı daha fazla uzatmadan sonuçlandırayım… daha danışmanlığa başlamadım. Hazırlıklarımı yapıyorum, yazılarımı yazıyorum ve birkaç eğitim daha alacağım. Bundan sonra benim bir misyonum var: BaZi SuanMing sistemini mümkün olduğu kadar çok insana tanıtmak, ve faydalanmalarını sağlamak… Bazen bu yazdıklarımı okuyunca „vay be, bu ben miyim“ dediğim oluyor, ancak yolum açık… benim enerjilerim gelişme yolunda olmasalardı başlamazdım bu işe. Onun icin amacımı çok yüksek tuttum: Avrupa’daki en iyi metafizik danışmanlarından biri olacağım!

Umarım, bu yazıyı okuyan sizleri de coşturup heveslendirmişimdir. Merakınız dinmediyse ve enerjilerinizi okumamı isterseniz bana ulaşmak için bu sayfadan mesaj gönderebilirsiniz. Görüşene kadar hoş ve sağlıklı kalın.

Tekrar olacak ancak ne kadar söylesem azdır:

Yaşa enerjini!